Hello Tomorrow Türkiye Kurucumuz Timur Topalgökçeli’nin dünyayı değiştirmek için yaptıkları, yapacakları ve Hello Tomorrow Türkiye ile ilgili diğer detaylar WORKINPOST söyleşisinde yayımlandı.
WORKINPOST: Sizi araştırma, analiz, enerji alanlardaki profesyonel kariyeriniz ve Hello Tomorrow Türkiye’nin Kurucusu olarak tanıyoruz. Eğitim hayatınızdan biraz bahseder misiniz?
Timur Topalgökçeli: Viyana’da doğdum. Avusturyalı bir anne ve Türk bir babanın çocuğuyum. Üniversiteye kadar Viyana’da bir Fransız okulunda okudum. Fen bilimleri ağırlıklı bir öğrenim gördüm, fizikle tanışmamın ilk burada gerçekleştiğini söyleyebilirim. Bu tanışma sayesinde de dünyadaki her şeyin belirli kurallar çerçevesinde gerçekleştiğini öğrenmiş ve bilimin önemini erken yaşta kavramış oldum. İlk başlarda üniversite öğrenimim için Fransa’da mühendislik okumayı düşündüm ama daha sonra bundan vazgeçerek İngiltere’de London School of Economics’de (LSE), Uluslararası İlişkiler ve Ekonomi Bölümü’nü okumaya karar verdim. Burs kazandığım için de bu kararı verme şansı buldum. İlk ve orta öğreniminde fen bilimleri ağırlıklı eğitim almış biri olarak seçtiğim bölüm farklıydı ama disiplinlerarası etkileşimin faydalarını bu sayede tecrübe etmiş oldum. Bence felsefeyi, fiziği ve matematiği çok iyi biliyorsanız, ekonomiyi de çok daha iyi ve geniş perspektifte anlayabilirsiniz. Çok meraklı ve yeni şeyler öğrenmeyi seven bir yapım var. Bunun da eğitim hayatımda bana çok şey kattığını düşünüyorum.
WP: LSE mezunusunuz ve çalışma hayatınıza araştırma ve analiz şirketlerinde başlamışsınız. Fakat sonrasında uzun bir International Energy Agency (IEA) kariyeriniz var. Enerji sektörüne geçişiniz nasıl oldu ve buradaki uzun kariyerinizi neye borçlusunuz?
TT: Okulum LSE Londra’nın göbeğinde, küresel iş hayatının tam ortasında, pek çok sektör liderleri ve hatta önemli politikacıların sürekli ders/konferans vermeye geldiği bir merkezdi. Burada alanında uzman kişilerle tanışma, illerimi çeşitli şirketlerde staj yaparak değerlendirdim. Okulda bir kitap tanıtımında mikrofinans konusunda uzman, Nobel ödüllü Muhammed Yunus ile tanıştım. Kendisi beni çok etkiledi, bana birçok konuda ilham kaynağı oldu ve bir sonraki tatilimde para biriktirerek Bangladeş’e gitmeme ve orada gönüllü staj dönemini geçirmeme vesile oldu. Hayatımda gördüğüm en uzun aşı listesini olduktan sonra bu ülkeye gittim ve orada bir ay kalıp stajımı raporladım. Orada, okuma yazma bilmeyen insanlara mikro-krediler verilerek onların yoksulluktan kurtarılmaya çalışıldığını gördüm. Ancak dikkatimi çeken tek şey bu değildi. Elektriksizliğin gerçekten nasıl bir şey olduğunu orada anladım. Tanıştığım bir hemşireden onun elektrik olmayan bir hastanede, karanlıkta nasıl doğum yaptırdığını dinledim. Yaptığım bu seyahat hayatımın sonraki evrelerinde attığım adımlarda çok önemli bir rol oynamış ve bana enerji konusunda acil bir şeylerin yapılması gerektiğini
düşündürmüştü. Çok ufak adımlar atarak, milyonlarca kişinin hayatının değiştirilebileceğine inanıyorum. Enerji sektörüne geçişimdeki ikinci büyük etken, Kopenhag’da Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen COP zirvesine katılmam oldu. Sadece özel davetlilerin katılabildiği bu prestijli organizasyona katılmamda okulum LSE’de yönetimi kurulu üyesi olduğum “Grimshaw Club”un büyük katkısı oldu. COP zirvesi küresel liderlerin çabalarına rağmen başarısızlıkla sonuçlanmıştı ve Kyoto Protokolü’nden sonra yeni bir uluslararası protokol imzalanmamıştı ancak ben burada çok önemli bilgiler edinmiştim ve geleceğimiz için enerjinin ne kadar büyük bir rol oynadığını anlamıştım. Hiç düşünmeden orada bulunan üst düzey IEA yetkilileriyle iletişime geçtim ve onlarla çalışmak istediğimi söyledim. Beni hemen işe almadılar, daha tecrübeli birini arıyorlardı, işe alım oranı çok düşüktü (900/1). Biriktirdiğim iş tecrübesi bana ondan sonraki aylarda ve uzun mülakat süresinde çok yardımcı oldu. IEA’da işime finans sektöründeki sekiz aylık stajımın ardından başladım.
WP: Mühendis olmayan biri olarak enerji sektörünün içinde olmanın sizin için herhangi bir dezavantajı oldu mu?
TT: Tabi ki bunun bazı dezavantajları oldu. Çok zeki mühendislerle çalışıyordum ve özellikle enerji konusunun derinlerine indiğimde termodinamik, mekatronik ve elektrikte bazı temel fizik kanunlarının eğitimini almamış olmanın eksikliğini hissediyordum. Örneğin bazı pil teknolojilerinin neden ilerleyemediğini anlamak için belli fizik konularında bilgiye ihtiyacınız oluyor. Ancak şunu da unutmamak gerek ki sektörün nereye gideceğini ve nereye gidemeyeceğini yani sınırlarını bilmek çok önemli ve bunun için de illa ki fizik profesörü olmanıza gerek yok. Bu alanda mühendis kökenli insanlara ihtiyacımız olduğu gibi, siyasetçilere, ekonomistlere ve akademisyenlere de ihtiyacımız var. Burada önemli olanın girişimci bir ruha sahip olmak ve yeniliklere açık olmak. Enerji problemlerini çözebilmemiz için disiplinler arası bir yapı gerekiyor.
WP: Genel olarak Türk tüketicisinin ve Türk sanayisinin enerji konusundaki tutumunu nasıl buluyorsunuz? Eksiklikler neler? Bu eksikliklerin kısa vadede kapanması mümkün mü?
TT: Türk enerji sektörü birçok sorun ve aynı zamanda da birçok çözümü bünyesinde barındıran bir yapıya sahip. En büyük problemimiz kullandığımız enerjinin büyük kısmını ithal ediyor olmamız ve ürettiğimiz elektriği verimsiz şekilde kullanmamız. Bir yandan gelişiyor olmamız (kentsel dönüşüm, genç demografi, nüfus artışı) ve bir yandan da enerji tasarrufu konusundaki yavaş ilerlememiz, enerji talebimizi devamlı artırıyor. Olumlu taraflarıysa şu şekilde sıralayabilirim: Stratejik olarak çok önemli bir konumda olmamız ve dünyadaki fosil yakıtların yüzde 70’inin bizim üzerimizden Batı’ya dağılıyor olması. Ayrıca rüzgâr, hidroelektrik ve güneş enerjisi bakımından da çok zengin bir ülkeyiz. Bu doğal kaynakların kullanımının artırılması ve bir yandan da enerji tasarrufunda önemli adımların atılması gerektiğini düşünüyorum. Bir diğer önemli konu da Türk enerji piyasasının liberalleşmesi. Bu konuda önemli adımların atıldığını düşünüyorum. Şimdi sırada, yüksek teknoloji çözümlerini doğru kullanarak, dijitalleşerek enerji tasarruf oranlarını artırmak ve vatandaşlarda bu farkındalığı yaratmak. Hello Tomorrow Türkiye olarak, Türkiye’de gelecek vaat eden, çok başarılı enerji girişimcilerinin olduğunu biliyoruz. Hello Tomorrow Türkiye olarak onları bularak, büyümelerini hızlandırmaya destek olmak bizi çok mutlu ediyor.
WP: Hello Tomorrow’a geçişiniz ve HT Türkiye’yi kurma hikayenizden bahseder misiniz?
TT: Hello Tomorrow ile ilk tanışmam, kurucusu tarafından Hello Tomorrow Global Challenge yüksek teknolojili startuplar yarışmasının daimi jüri üyesi olarak davet edilmem ile oldu. Jüri üyesi olarak davet edildiğim dönem, hala IEA’daki işimde çalışıyordum. Daha sonra işimden ayrılırken, kendi enerji startupımı kurma fikriyle hazırlıklarıma başladım. Bu noktada da Hello Tomorrow bünyesinde Paris’ten dünyaya yayılma kararını aldık. Paris’teki ekibe Türkiye’nin yüksek potansiyeli olduğunu belirterek, Türkiye’de dünyanın ilk uluslararası “hub”ını kurma kararını verdim. Hello Tomorrow’un ilgilendiği belirli dallar var. Bunlar arasında enerji, nanoteknoloji, su, atık, tarım ve sağlık var. Ben IEA’dan Hello Tomorrow’a geçişimi enerji dalında yaptım. Çünkü bu konunun Türkiye için en önemli başlıklardan biri olduğuna inanıyorum. IEA’da dünyanın enerji liderleri ile (“Enerji’nin Davos’u”) çalışma fırsatı bulduktan sonra, bazı üst düzey karar mekanizmalarının eksiklerini fark ederek, ”tabandan tepeye” modelle bu eksiklikleri nasıl karşılayabiliriz diye düşündüm. O anda kendime şu soruyu sormuştum: “Dünya’yı gerçekten ne değiştirecek?”. Ancak bu sorunun tamamen somut veriler üzerine kurulu bir soru olduğunun altını çizmeliyim. Bu sorunun cevaplarından biri ise hiç şüphesiz “bilim odaklı girişimcilik” olmuştu. Şimdi hem dernek hem şirket kurucusu olarak ileri teknoloji girişimciliğini hızlandırmamın en önemli nedenlerinden biri buna gönülden inanıyor olmam.
WP: Hello Tomorrow’un amacı nedir?
TT: Hello Tomorrow’un amacı, bilimi, teknolojiyi ve girişimciliği birleştirerek insanlık için en etkin sektörlerde yeni nesil teknoloji çözümlerini geliştirmek ve bunu hızlandırmak için dünyada deep-tech start-up ekosistemlerini inşa etmek. Şu an dünyada bir trend var. Her geçen gün daha çok bilim insanı girişimci olmak için uğraşıyor. Ama en büyük sorunları, bunu nasıl yapacaklarını bilmemeleri. Hello Tomorrow’un kuruluş amacı işte bu. Ar-Ge yapan, laboratuvarlarda çalışan bilim insanlarının fikirlerini ticarileştirmelerine olanak sağlamak. Buradaki önemli bir ayrımı vurgulamak istiyorum: Biz yeni bir e-ticaret sitesi veya bir sosyal medya projesinden çok deep-tech alanında, gerçekten dünyaya katkısı olacak proje sahiplerini bulup desteklemek istiyoruz. Bu projeleri üreten startupları “rol model” olarak göstermek, girişimcilik ekosisteminde bilimi hak ettiği popüler konuma getirmek istiyoruz. HT Türkiye olarak en büyük amacımız Turkiye’yi küresel inovatör ağımıza bağlamak ve yerel ekonomimize gerçek katkı saylayacak bilim odaklı startupları ortaya çıkartacak, fonlayacak ve destekleyecek deep-tech ekosistemi yaratmak. Amacımız bu potansiyelleri, yurt dışına yollayıp beyin göçü yaratmak değil, burada, kendi ülkemizde faydaya dönüşmelerini sağlamak, buna yardımcı olmak. Ama bu onları yurtdışındaki firmalarla tanıştırmayacağımız anlamına da gelmiyor. Yapmak istediğimiz en önemli şeylerden biri de buradaki startuplarla yurtdışındaki büyük şirketleri, buradaki şirketlerle de yurtdışındaki startupları bir araya getirmek. Böylece teknoloji üretim alanında gerçek makro-ekonomik değer yaratmak. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki biz dernek olarak bulduğumuz startupların başarılarından kesinlikle pay almıyoruz. Biz bu konuda şu ana kadar sadece sponsorluklar ve hibelerle ilerledik ve bu bir “start-up derneği” olarak ayakta durmamıza yardımcı oldu.
WP: Türk startuplarının geleceğin fikirleri/teknolojileri konusundaki durumunu nasıl değerlendirirsiniz? Türkiye’de sizi etkileyen, yabancı yatırımcılardan destek gören kaç proje oldu?
TT: Türkiye’den enerji, IoT – Internet of Things, yapay zekâ, biyoteknoloji dallarında çok başarılı startuplar bulduğumuzu söyleyebilirim. Örneğin, kanser tedavisi, robotik, rehabilitasyon gibi branşlarda… Bunlar sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde değil, ülkemizin dört köşesinde bulunan inovatörler tarafından geliştiriliyor. Selçuk’ta perovskit güneş enerjisi üzerine Ar-Ge yapan, Trabzon’da kendi yakıtını geliştiren, Urfa’da robotik bomba imha teknolojisi üzerinde çalışan girişimcilerimiz var. Bu startuplar bu sene bizim global jürimiz tarafından değerlendirilecek ve kazananlar uluslararası yatırımcılardan destek görecek. Onların çok başarılı olacaklarına gönülden inanıyorum.
WP: Workinton ile tanışmanız nasıl oldu? Workinton hakkındaki görüşleriniz neler?
TT: Workinton ile PMO Partners proje yönetimi ve danışmanlık firması vasıtasıyla tanıştım, uluslararası hızlandırma programı tasarım ve uygulama geliştirme konusunda, Workinton’a mentörluk veren arkadaşımın, Türk Telekom Arenada’ki ofisine gelerek tanıştım. Kendisi Workinton’un ön kuluçka, kuluçka ve girişimcilik ekosistemine yaptığı katkılardan bahsedince, Workinton’un Hello Tomorrow Türkiye için potansiyel bir partner olabileceğine kanaat ettik. Bunun nedenleri arasında Workinton’un önemli bir kuluçka merkezine sahip olması ve bu sisteme öz kaynakları ile destek olması olduğunu söyleyebilirim. Onların bu konuda Türkiye’de önemli bir aktör olabileceklerini düşünüyorum.
WP: Workinton’un kuluçka merkezi ve startuplara olan desteği konusunda ne düşünüyorsunuz?
TT: Workinton önemli lokasyonlarda sunduğu yüksek standartlardaki ofisleriyle startuplara önemli fırsatlar sunuyor. Hali hazırda birçok start-up’a destek verdiklerini biliyorum. Özellikle deep-tech konusunda da faaliyet gösteren, Ar-Ge odaklı startuplara daha fazla imkan sunarlarsa (örneğin bir Ar-Ge laboratuvarı gibi), bizim önemli ortaklarımızdan biri olabilirler.
“Deep Tech alanında çok başarılı Türk startuplar keşfettik.”
WORKINPOST’tan alıntıdır.