Hello Tomorrow ve BCG, 2016’dan beri deep tech yaklaşımını inşa ediyor ve Hello Tomorrow, Wikipedia’daki deep tech sayfasında en çok alıntılanan referans olarak yer alıyor.
Hello Tomorrow ve BCG birlikte yeni geliştirilen teknolojileri, bunların etkilerini ve bunların nasıl daha iyi finanse edilebileceğini analiz eden 5 rapor yayınladı.
Bu raporların ana yazarlarından ikisi olan Arnaud de la Tour ve Massimo Portincaso, en son raporları: ‘‘Deep Tech: The Great Wave of Innovation’’ hakkında içgörüleri paylaşmak ve soruları yanıtlamak için bir araya geldi. Seansın tekrarını buradan izleyebilir veya anlatılanların özeti için okumaya devam edebilirsiniz!
Deep tech belirsiz bir alan. Ama gerçekte ne ve kurumsal dünyayla nasıl bir ilişkisi var? Normalde deep tech hakkında konuştuğumuzda startuplardan bahsediyoruz…
Deep tech hakkında konuştuğumuzda, teknolojilerden bahsetmiyoruz. İnovasyona farklı bir yaklaşımdan bahsediyoruz: Bit ve atomların birlikte çalışmaya başladığı “dijital sonrası” bir inovasyon dalgası.
Şirketlerin deep tech hakkında anlaması gereken ilk şey; deep tech yaklaşımının, alıştıkları daha az riskli, daha az korkutucu artımsal inovasyondan ziyade temel inovasyona geçişle ilgili olmasıdır.
Temelde yenilik, seçenek alanını gerçekten genişletmenizi ve çözmeye çalıştığınız bir sorunu tanımlamanızı gerektirir.
Dahası:
Bu tür bir inovasyonun arkasındaki ana güçler, farklı alanların bir araya gelmesidir.
İlk olarak, yaklaşımların birlikteliği
Deep tech ile bilim, mühendislik ve tasarım bir araya geliyor, daha önce çözülemeyen büyük sorunları çözmeyi mümkün kılıyor çünkü bunlar ayrı yaklaşımlar içerisinde ve temel bir yaklaşımdan ziyade artan bir yaklaşımla ele alındı.
Teknolojinin kavuşumu
Bir yanda seçenek alanı genişliyor, diğer yanda tasarla-yap-test et-öğren döngüsünü uyguladığımız için zaman çizelgeleri daralıyor. Bu kendi içinde yeni bir şey değil, ancak yeni ilaçların veya yeni malzemelerin tasarımı için yapay zeka, daha fazla veri oluşturmak, test etmek ve üretmek için robotik ve IoT(nesnelerin interneti) gibi alanları uyguladığımızda her aşama daha güçlü hale geliyor. Daha fazla veri ile daha iyi öğrenebilirsiniz, bu durum daha iyi tasarımı doğurur ve tüm döngü çok daha hızlı hale gelir. Eskiden 20 yıl alan şeyler artık sadece 2 yıl sürebilir. Büyük şirketlerin çabalarına odaklanmaları gereken yer burasıdır: İnovasyona bu çok boyutlu yaklaşımı getirmek.
Kulağa harika geliyor, ama hala deep tech kavramını ve deep tech yaklaşımından işim için nasıl yararlanabileceğimi anlayamıyorum:
Bu konuya bakmanın başka bir yolu da geleneksel Ar-Ge’nin dijital ile bir noktada birleşmesidir. Başka bir deyişle, alternatif bir Ar-Ge yaratmakla ilgili değil, sadece mevcut parçaları bir araya getirmekle ilgilidir.
Nükleer, kimya, gıda ve tarım gibi sektörlere bakacak olursak, bu alanlarda son derece yüksek düzeyde bir Ar-Ge kapasitesi var. Deep tech, işte bu “geleneksel Ar-Ge”nin dijital teknolojiler (yapay zeka, büyük veri vb.), iş modelleri (ürün yerine hizmet) ve zihniyet (çeviklik ve müşteri merkezli) ile bir araya gelmesini temsil edecektir.
Yazılım alanına bakacak olursak, bu daha çok atomlar ve bitler arasındaki yakınsamanın nerede olacağına bakmakla ilgilidir. Google, Alpha Fold ile protein katlama modellemesinin verimliliğini önemli ölçüde artırmayı ve biyoteknolojide devrim yaratmayı başardı. Microsoft, biyolojik veri depolama ve bilgi işlem ile neler yapabileceğini araştırıyor. Şirketler ister geleneksel Ar-Ge’de ister yazılımda üst düzey becerilerle başlasın bu yakınlaşmanın gerçekleşmesi gerekiyor. Bunun günümüz teknolojileri ve yaklaşımları ile çözülemeyen büyük bir sorunu çözmek amacıyla gerçekleşmesi gerekiyor.
Yani ‘probleme uyum sağlama’ ile kastettiğiniz bu mu?
Evet. Bu, startuplar ve büyük şirketler arasındaki temel farklardan biridir. Çoğu zaman, insanlar marjları optimize etmeye odaklanırken çözülmesi gereken asıl sorun daha geniş bir kurumsal ortamda kaybolur. Ancak startuplar bir sorunla başlar ve bu yaklaşım deep tech yaklaşımının merkezinde yer alır. Soruna bakın ve kombinasyonları da dahil olmak üzere emrimizde olan tüm farklı teknolojileri hesaba katarak sorunu yeniden çerçeveleyin.
Deep tech yatırımları 2016’da 15 milyar dolar iken 2020’de 60 milyar dolara çıktı. Bu kısa sürede yatırımlardaki ani sıçramayı nasıl açıklıyorsunuz?
Şimdiye kadar yatırımların çoğunu yönlendiren ‘dijital dalga’ bir düzlüğe ulaşmaya başlıyor. GAFA’lar zaten var, bu yüzden artık bu artış daha çok teknolojiyi büyütmek ve ekonomiye yaymakla ilgili. Öte yandan, pazara yeni ulaşmaya başlayan ve somut uygulamalar bulan yeni, gelişmekte olan teknolojilerimiz var. Aynı zamanda gezegenimiz ve toplumumuz, bu teknolojilerin çözüm getirebileceği daha önce hiç olmadığı kadar büyük zorluklarla karşı karşıya.
Kısacası, insanlığın karşı karşıya olduğu temel sorunları çözme baskısı var ve deep tech yaklaşımına yatırım yapmak bunu yapmanın yollarından biri.
Ayrıca, insanlar ya deep tech kavramının bir sonraki GAFA’larını oluşturanlardan olmak istiyor ya da en azından pastadan pay alabilmek istiyorlar!
Yine de, yatırımlardaki artış çok gibi görünse de, teknolojiye yapılan toplam yatırımın hala %10’undan daha az olduğunu, dolayısıyla büyük çoğunluğun hala dijitale doğru gittiğini unutmamalıyız.
Yani, evet yatırım fazlasıyla arttı. Ancak bunların hepsi hala potansiyeline ulaşmaktan çok uzak ve bu ay yayınladığımız son raporumuzun konusu da bu! Buradan ulaşabilirsiniz 🙂
Startupların dijital dalgaya öncülük ettiğini ve büyük şirketlerin yetişmekte zorlandığını biliyoruz. Bu deep tech dalgası sadece dijital değil, aynı zamanda fiziksel ürünlere de çok fazla eşlik ediyor. Bu deep tech dalgasında girişimlerin rolü nedir?
Büyük şirketlerin sermaye ve mühendislik kabiliyetleri ile yenilikçilik güçlerinin birleşimidir. Ancak, çoğu zaman olan ne yazık ki tam tersidir. Bir girişimin kırılganlığı, bir şirketin bürokrasisiyle buluşuyor. Bu, önümüzdeki yıllarda geliştirmeye çalıştığımız bir alan. Bu, kendi kendine gerçekleşecek olan teknolojinin kendisi değil ancak şirketlerin dış yenilikleri nasıl özümseyeceklerini ve sundukları bu potansiyelden nasıl yararlanacaklarını öğrenme şeklidir.
Örneğin nükleer füzyon, deep tech yaklaşımının gücünü ve potansiyelini özetler. Eskiden şirketlerin değil, devletlerin alanı olan bir alanımız var. Bu, bir soruna çözüm olmaktan çok bilimsel bir çaba olarak görülüyordu. Ancak son zamanlarda bunun nasıl değiştiğini gördük. Bu değişim çözülmesi gereken bir problemle başladı: Enerjiyi şebekeye vermek için nükleer füzyondan nasıl yararlanırız? Artık nükleer füzyon üzerinde çalışan farklı yaklaşımlara sahip birden fazla girişimimiz var, bu da fizik nedeniyle değil, farklı mıknatısları etkinleştiren, plazmanın daha iyi yönlendirilmesini sağlayan yüksek sıcaklıkta süper iletkenliği mümkün kılan malzemelere sahip oldukları için büyük ilerlemeler kaydetmemizi sağlıyor ve etkileşimli süreçler uyguluyorlar. Farklı parçaların nasıl bir araya geldiğini görebilirsiniz.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde ne görüyorsunuz?
Gelecek olan bir sonraki büyük dalga Nature Co-Design’dır. Ve bununla ilgili olarak Hello Tomorrow&BCG tarafından yayınlanan ‘‘Nature Co-Design: A Revolution in the Making’’ raporunu ve bu rapor hakkındaki Türkçe özetimizi de okuyabilirsiniz.
Birkaç cümleyle, bu, her yerde işletmelerin anlaması gereken bir şeydir:
- İlk kez, doğayı bir mühendislik ve üretim platformu olarak kullanabiliyoruz. Bu, atomik düzeyde çalışmamıza izin verir, bu da sömürücülükten üretkenliğe geçmemize izin verir. Atom seviyesindeki şeyleri büyütmek için organizmaları kullanırız.
- Bu değişim, insanların avcı-toplayıcılıktan çiftçiliğe geçtiği zamanla karşılaştırılabilir. Şimdi, kaynakları sömürmeden ihtiyacımız olanı hasat etmek için kullanarak atomik düzeyde çiftçiler haline geliyoruz.
Herhangi bir soru sormak, tartışmaya devam etmek veya Hello Tomorrow Türkiye’nin inovasyon stratejinizi nasıl geliştirebileceğini keşfetmek isterseniz, istanbul@hello-tomorrow.org adresine mail atabilirsiniz.